Tesirsiz Parçalar


Kitap kategorisinin bu yazısını Ali Lidar’ a ve kitabı Tesirsiz Parçalar’ a ayırmak istiyorum. Özellikle Ot Dergi’ deki birçok yazı ve şiirleriyle günümüz edebiyatının öne çıkan isimlerinden benim için. Aynı zamanda bir eğitimci kendisi. Evimin yanı başındaki Eskişehir Anadolu Lisesi’nde Felsefe öğretmeni. Keşke zamanında o liseyi kazanıp öğrencisi olsaydım diye düşünmedim değil.


Birçok insan ise onu Dük olarak tanıyor, Eskişehir’in ve Şirintepe Parkının Dükü... Kendisiyle tanışma fırsatım da olduğu Ali Lidar’ ın, kitapları, yazıları, şiirleri, paylaşımları ve düşünceleri benim için oldukça beğenilesi. Naçizane çok sevdiğim yazarlardan birisidir.
Bu yazının konusu olan kitabı ise Tesirsiz Parçalar


2016 yılında Eskişehir Kitap Fuarı’nda kendisine imzalatarak alıp okuduğum kitapla ilgili düşüncelerimi bugün yazmak kısmet oldu. Tesirsiz Parçalar aslında Ali Lidar’ ın hayatına tesir eden parçalardan oluşmuş bir kitap. İçerisine, çocukluğundan, ailesinden, arkadaşlarından, yaşadığı ve yaşayamadığı aşklardan, okuduğu kitaplardan, dinlediği müziklerden, insanlıktan, kısacası hayatına etki eden her şeyden kısa hikayeler sığdırmış.

Kitabı okurken altı çizilecek birçok satır olduğunu anlayacaksınız. Bazen duygulandığınız bazen de helal be aslanım diyerek coştuğunuz anlar yaşayabilirsiniz. Ancak her koşulda kendi hayatınıza da tesir etmiş bir noktayı bu kitapta yakalayacağınıza eminim.

İşte kitaptan altınız çizdiğim birkaç satır şu şekilde:
Sonra ‘Keşke…’ dedim. Çok sevdim keşkeyi… Yalan söylemiş olmazsın keşke dediğinde. Söylememiş de olmazsın. Hatta bir şey söylemiş bile olmazsın. Ama söylemişsindir de bir taraftan. Baştan savar bir temenniyle ağır başlı bir istek arasında nazlı nazlı salınan sihirli bir sözcük gibiydi keşke.
Eğer birini seviyorsan ve o seni sevmiyorsa, bundan çok güzel kaos çıkar. Bir sürü şiir, sağlam bir roman ve anlatacak bir sürü hikaye çıkar. Uykusuz geçen geceler, parklarda içilen şaraplar, yerli yersiz kıskançlık krizleri çıkar. Ama sevgine karşılık çıkar mı? O biraz zor işte…
Büyüdükçe bir şeyi şaşkınlıkla fark ettim. Diğerleri hakkında çocuk aklımla vardığım yargı doğruymuş. Büyüklerin dünyası gerçekten çok sıkıcı ve üzüntüden başka hiçbir vaatleri de yok. 
Sen enteresan hayallere sarılıp uyudun, ben hayaline sarılıp uyudum. Herkes saçmalık dedi buna; ben ise kader, dedim.
Beklerken birkaç saat geçti. Yanımdan üç beş otobüs, beş on kedi, yirmi otuz insan geçti. Parkın üzerinden siyahın bir sürü tonu geçti. Sıkılıp eve döndüm, kumandaya gitti elim, ekrandan peş peşe programlar geçti. Önümden elinde çay bardağıyla annem geçti. Uzaktan trenler geçti. İçimden kısık sesle söylenen şarkılar geçti. Hatta bir ara içim geçti. Beklerken bir sürü şey geçti, zaman bir türlü geçmedi.
Biraz acı üzer, çok acı çok üzer, katlanılmayacak kadar çok acı ise delirtir.
İyi okumalar, umarım siz de seveceksiniz.

16 yorum:

  1. Not aldım, teşekkürler. Kesinlikle okumayı düşünüyorum. 👍

    YanıtlaSil
  2. Çok okumak istemiştim bu kitabı çıktığı zaman ama bir türlü anlamamıştım. Sonra da okuma listem uzayınca hiç sıra gelmedi. Yazınızla birlikte tekrar aklıma geldi 😊 Ayrıca yazarın Felsefe öğretmeni olduğunu bilmiyordum. Hakkında yeni bilgi öğrenmiş oldum.

    YanıtlaSil
  3. lidar okumadım ama okuycam :) son yazıma koydum blogunuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim deeptone, çok mutlu ettin :)

      Sil
  4. Alengirli Şiirler'ini okumuştum ben de, beğendiğim şiirleri vardı ama sokak dilini şiirlerine çok iyi yerleştirememiş gibi gelmişti. Bu kitabını da denemeliyim belki de :))

    YanıtlaSil
  5. Felsefe insanı ise muhakkak okunur bir yanı vardır kitabının zaten. Bende deneyeceğim. :)

    YanıtlaSil
  6. Eskişehir sokaklarında karşılaşmışızdır belki? Belki de aynı yaz akşamında adalardaki çimlere uzanmışızdır. Kim bilir...

    YanıtlaSil
  7. Umarım seversiniz, teşekkürler :)

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.