Otomatik Portakal
Otomatik Portakal, Anthony Burgess’in harika kaleme aldığı ve Stanley Kubrick’in beyazperdeye kusursuz uyarladığı
bir distopya eseridir. 1959 yılında ortaya
çıkan eserin, Türkçeye çevrilmiş isminin çoğu insana anlamsız gelmesi bu
çevirinin başarısız olduğunu düşündürebilir. Orijinal adıyla Clockwork Orange (Clockwork: Saatlerdeki mekanik
işleyiş, orange (orang): Endonezya dilinde adam), anlam bakımından “Mekanik Adam”
olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca aynı adı taşıyan, İngiliz argosunda yer
alan ve garip davranışlar, olumsuz özellikler barındıran anlamına gelen deyim
de bulunmaktadır. Yine de Otomatik Portakal ismiyle kafalarda merak uyandırdığı
kesin.
Kitabın yazılmadan
önceki hikayesi de bir o kadar ilginç. 1959 yılında ameliyatın mümkün olmadığı bir tümör nedeniyle 1 yıldan az
ömrü kaldığını öğrenen Anthony Burgess, ölümünün ardından karısının geçimini
sağlaması için kitaplar yazmaya başlar. 1 yıl içerisinde 6 tane kitap yazan
Burgess, daha sonra yanlış tanı koyulduğu öğrenir. Bu süreçte yazdığı
kitapların başında gelen Otomatik Portakal’da yarattığı Alex karakteri de yazarın hastalığı öğrendiği zamandaki
psikolojisini yansıtmaktadır.
İçerisinde sisteme
karşı sert eleştirilen bulunduğu Otomatik Portakal, tipik bir distopya örneği.
Kitap, geceleri sokakların hakimi olan suç makinesi çeteleri, şiddet yanlısı bir
topluluğun yarattığı şikayeti, ailenin ve toplumsal ahlakın çöküşünü ve bastırılması
gereken bir kötülüğü ele alıyor. Devlet ise bunun için değişik bir yöntem
denemek istiyordur.
Hikayede bir
çete lideri olan Alex, her gece adam döven, insanlara tecavüz eden ve bunu
normal olarak gören baş karakterdir. Bir şekilde yakalanan ve hapse giren Alex,
devletin yeni politikasını denemesi için harika bir denektir. Cezasını
hafifletmesi için Alex’in önüne bir seçenek konulur. Bir deneye tabi tutulmak.
Sonrasında Alex'in hayatı tümüyle değişecektir. Kitabın ana mottosu ise
şu şekildedir:
İyilik içten gelir. İyilik bir seçimdir. Bir insan seçemezse, insanlıktan çıkar.
Kitabın, 1971
yılında usta yönetmen Kubrick tarafından sinemaya uyarlaması da bir başyapıt. Filmin
nerdeyse her bir sahnesi klasik müziklerle bezenmiş. Oyunculuk, mekanlar ve
kamera perspektifi ile sizi o dünyaya çekmeyi başarabiliyor. Filmin başlarında
canınızı sıkacak şekilde rahatsız edip sonunda etkileyebiliyor.
Kitabı pek sevmemiştim bu yüzden filmini de izlemek gibi bir düşüncem yoktu ama belki ileride fikrimi değiştirebilirim :)
YanıtlaSilDistopya türüne bayılırım. Filmini izlerken kitabın orjinal adının nereden geldiğini bende çok düşünmüştüm. Bu konuda yaptığınız bilgilendirme için teşekkürler.
YanıtlaSilKesinlikle vurucu bir distopya örneğiydi. Yorumunuz için teşekkür ederim.
SilBir sonraki okuyacağım kitabım. Hakkında biraz bilgi edinmiş oldum. Teşekkürler :)
YanıtlaSilUmarım siz de seversiniz :)
SilBir kitap hakkında aynı şeyleri hissetmek ne güzel :)
YanıtlaSil